1931 yılında, her günkü gibi laboratuvarında çalışmakta olan kimyager Arthur Fox, toz halindeki bir kimyasalı bir şişeye doldurmaya çalışırken ortalığa saçıyor.
Yan tarafta çalışmakta olan arkadaşı çıkan kokudan şikayet edip söylenirken Fox, kesinlikle hiçbir koku almadığını fark ediyor.
Söz konusu kimyasal PTC yani Phenylthiocarbamide.
Durun önce şunu anlatayım: Yediğimiz şeylerdeki bazı moleküller dilimizin yüzeyinde bulunan proteinlere kilitlenir ve böylece tat alma gerçekleşir. Eğer gereken tat alma reseptörü sizde mevcut değilse, o reseptöre bağlanacak moleküler yapıya sahip yiyeceği istediğiniz kadar tüketin, tadını alamazsınız.
İşte bu PTC’nin tadını almak için de tas2r38 diye, adı son derece akılda kalıcı olan bir gene ihtiyacınız var. Elbette bizim Arthur Fox’umuzun zamanında böyle fiyakalı genetik araştırmalar yoktu. Ama o yine de bu laboratuvar kazasını fırsata çevirmeyi başarıyor. “Ben bu meretin kokusunu alamıyorsam belki başkaları da alamıyordur” diyerek bir seri deney düzenliyor. Arkadaşlarını, ailesini falan topluyor ve hepsine PTC koklatıyor ve tattırıyor. Neticeten kendi iptidai yöntemiyle, PTC’nin tadını ya da kokusunu almanın “ailesel” bağını keşfediyor.
Ve bu bağ, 1930’larda ve 40’larda babalık testi olarak kullanılıyor.

Elbette tat ve koku duyuları yaş, yeme-içme alışkanlıkları, sigara tüketimi gibi değişkenlerin etkisine fazlasıyla açık ama yöntem yine de kabul görüyor.
PTC normalde yiyip içtiğimiz şeylerin içinde bulunmuyor ama yapısı Brüksel lahanasında bulunan kimyasallara çok benziyor. Bu nedenle bilim adamları, Brüksel lahanasını sevmenin ya da ondan nefret etmenin bizim seçimimiz olmadığını, tamamen PTC’nin tadını alıp almamakla ilgili olduğunu iddia ediyorlar.
E az önce de onun genetik olduğunu öğrendik…
Bu da bizi başlıktaki soruya getiriyor: Brüksel lahanası sever misiniz? Peki babanız sever miydi?
Yorumlar
Yükleniyor …
Yükleniyor …